Yıllar içinde Sümerler’den Roma’ya, Hititler’den Akkoyunlular’a kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, halen birçok farklı etnik ve dini kökeni içinde barındıran tılsımlı şehir, medeniyetin beşiği Mezopotamya’nın incisi Mardin.. Önceden duysaydım fazlasıyla abartı gelirdi fakat adım attığınız andan itibaren farklı ve özel bir yerde olduğunuzu hissedebiliyorsunuz. Sıcacık havası sizi sarıp sarmalarken aldığınız her nefesle şehrin büyüsünü içinize çekiyorsunuz.
Bu güzel şehre 2022 yılında Anadolu Üniversite Kütüphaneleri Konsorsiyumu Derneği (ANKOS) tarafından yedincisi düzenlenen Ulusal Akademik Kaynak Paylaşım Çalıştayı vesilesiyle gitme fırsatı buldum. Mesleki bilgi ve tecrübelerin paylaşılması, meslektaşların tanışmalarının sağlanması, güncel konuların tartışılması, ortak kararlar alınması ve politikalar oluşturulması için bir fırsat oluşturan bu çalıştaya böyle eşsiz bir kültür mozağinin ev sahipliği yapması aslında oldukça manidar. Farklı da olsalar ortak paydada buluşmayı başarabilmiş, uyum içinde akıp gidebilen, kültürlerini, değerlerini paylaşabilen halklar gibi bu çalıştaydaki kütüphaneler de yıllardır birbirleriyle kaynaklarını paylaşmakta, kullanıcılarına olanaklar sunmakta hatta tabir-i caizse birbirlerinin eksiklerini, açıklarını kapatmakta.
Ben Eski Mardin olarak adlandırılan bölümünde, Mardin’in mimarlık harikası taş evleri üzerine inşa edilmiş geleneksel bir otelde konakladım. Etnik ve kültürel tasarımlarla bezenmiş, yörenin mistik havasını her an hissedebilmenize olanak veren oldukça hoş bir oteldi. Gidecek olanlara da kesinlikle Eski Mardin’de kalmalarını tavsiye ederim.
Yediğim, içtiğim herşey tam anlamıyla lezizdi. Et ağırlıklı beslenmediğim için biraz çekincelerim olsa da mutfak konusunda, yediğim her yemekten son derece keyif aldım. Sıklıkla da yöresel mutfakları ve Sembusek, Dobo, İkbebet gibi başka bir yerde yeme fırsatı bulsam da aynı tadı alamayacağım yemekleri tercih ettim.
Çalıştay iki gün sürdü ve sonrasında iki günlük harika bir Mardin turu bizi bekliyordu. İlk gün Kasımiye Medresesi, Dayrulzafaran Manastırı, Dara Antik Kenti’ni gezdik.
Mardin’e geri döndük ve çarşılarındaki dükkanları turladık. Altın, gümüş mağazaları, Prens Charles’ın bile kelliğine deva bulmak için kullandığı söylenen bıttım sabunu satan dükkanlar, aktarlar, şarap evleri.. Hem esnafın içten sohbeti hem de güzel atmosfer sayesinde yorgunluğun farkına bile varmadan ilk günü tamamladık.
İkinci gün Hasankeyf, Mor Gabriel Manastırı ve Midyat’ı gezdik.
Hasankeyf’i seneler önce, henüz sular altında kalmamışken görme fırsatım olmuştu. Şimdi bu halini görünce oldukça üzüldüm. 12 bin yıllık bir geçmişi olan bu antik kentte bulunan eserler karaya taşınsa da, orada yaşayan ve evleri sular altında kalan insanlara ev temin edilse de ne yazık ki büyük bir kayıp.
397 yılında yapımına başlanmış, Mor Şmuel ve Mor Şemun tarafından kurulan bu manastır dünyanın ayakta duran en eski Süryani Ortodoks manastırıdır. Hala aktif olarak kullanılmaktadır.
Ardından Midyat’ta bir mola verdik. Gelüşke Han’da bir çay içtik. Gümüş telkari dükkanlarını, yöresel kahvecileri, çarşıyı gezdik. Sonrasında da Mardin’e hava limanına geri döndük.
İnsanları samimi, havası mistik bu şehri ben çok sevdim, umarım sizler de görme fırsatı bulur ve en az benim kadar büyülenirsiniz.
Rana Otur
Doküman Sağlama Kütüphanecisi
